ASPUZU'DAN KOMMAGENE'YE
Yolculuğumuz TRT FM eşliğinde Pütürge Tepehan'a doğru yola devam ederken bir yandan bereket fışkıran binlerce dönüm susuz araziye bakarken; diğer yandan da düz arazide yaşlı bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla boşu boşuna Karakaya Barajına akan Şiro Çayını hüzünlü gözlerle izliyordum. 

ASPUZU'DAN KOMMAGENE'YE

Yolculuğumuz TRT FM eşliğinde Pütürge Tepehan'a doğru yola devam ederken bir yandan bereket fışkıran binlerce dönüm susuz araziye bakarken; diğer yandan da düz arazide yaşlı bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla boşu boşuna Karakaya Barajına akan Şiro Çayını hüzünlü gözlerle izliyordum. 

ASPUZU'DAN KOMMAGENE'YE
   ( MALATYA'DAN NEMRUT'A )


Geçen ay Malatya'da havaların aşırı sıcaklığından dolayı hem biraz serin hava almak hem de güneşin batışını izlemek için ailece Malatya Pütürge üzerinden Kommagene krallığının en ihtişamlı yapısı olan Kahta Nemrut dağına doğru bir uzanalım dedik.    
19 Eylül 2020 Cumartesi günü saat 13.00 gibi evde fotoğraf makinamı, piknik malzemeleri ve semaverimizi alarak yola koyulduk.  Pütürge yol ayrımından eski isminin neden Köpeksiz olduğuna hala anlam veremediğim Yenice köyünden geçerek Rahmetli Hacı Ağa'nın kalesi konumunda olan Yaygın (Ğalikan)'dan yukarıya doğru tırmanırken altta bulunan o minnacık gölete bakarak gerilerde yüzlerce yıldır duran binlerce dönüm arazinin susuz oluşu benim içimi burktu, '' neyse bunlar ayrı konular '' diyerek ben Malatya'nın doğal kliması konumundaki Kubbe Dağına doğru her bir virajdan derece derce serinleyerek çıkarken bol oksijenle de ciğerlerimi gençleştiriyordum. Şİro Çayı kenarında bulunan Canbek Aşireti Yazıca köylülerinin yaylası konumundaki Kubbe dağı zirvesine yakın bulunan çadırlarda ki Koçerlerin binlerce yıllık hayat hikayelerini seyre dalarken aynı zamanda bize doğru gelen kangal Köpeği yavrularının resim ediyordum.  
Yolda biraz daha ilerleyerek Kubbe Dağında bulunan ve o dağlarda yaylımda olan küçükbaş hayvanların o leziz kavurma ve et haşlamalarıyla ünlü Muhtarın yeri ve diğer lokantaların orada kısa bir mola verdim. Bu lokantaların lezzetli yemeklerini ve soğuk sularını ancak tadan bilir yani tarif edilmez...  
Yolculuğumuz TRT FM eşliğinde Pütürge Tepehan'a doğru yola devam ederken bir yandan bereket fışkıran binlerce dönüm susuz araziye bakarken; diğer yandan da düz arazide yaşlı bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla boşu boşuna Karakaya Barajına akan Şiro Çayını hüzünlü gözlerle izliyordum. 
Malatya eski milletvekili ve Bakan Rahmetli Ahmet Karaaslan'ın petrolün ve dövizin karaborsa olduğu 1970’lerin yokluk yıllarında yaptırdığı Şiro Çayı köprüsünden geçerek çoğu kişinin Bolu ormanlarına benzettiği ve adeta insanın ruhunu dinlendiren her iki tarafı çam ormanlarıyla kaplı cam gibi asfalt yollardan Tepehan'a ulaştık. 
Tepehan'ın içine kadar yol gayet güzeldi, kasabanın çıkışında eski evlerin arasında daralan yol çıkışta ki küçük yaylada adeta tek şerite düşecek kadar dar olmasını ben yetkililere ve bu şirin kasaba halkına hiç ama hiç yakıştıramadım. 
Tepehan'dan Haydaran köyüne giderken adeta  bakir doğa harikası olan bir çok dere ve birkaç mezradan geçtikten sonra göğü kapatacak kadar büyük olan meşe ve ceviz ağaçlarıyla kaplı ve adeta insana can katan soğuk sularıyla meşhur Yandere (Haydaran) köyüne ulaştık. 
Haydaran köyünde Karapınar (Kaniye Raş) çayının üzerine yapılan doğal köy kahvaltısı ve Alabalığı ile meşhur Güneş Motel ve tesislerinde mola verdik. Genelde nemrut dağına çıkanların ve gece konaklamak zorunda olanların kullandığı bu tesisin kiremitte alabalığın tadını ve çalışanların misafirperverliklerini hiç unutamam...
Haydaran Köyünden çıkıp Nemrut dağına doğru son köy olan Büyüköz (Çırrik) Köyüne doğru binlerce yıldır kaderi hiç değişmeyen engebeli dik yokuşlardan çıkarken yol boyu her köyün girişinde görmüş olduğum Afat Kızılay çadırlarının bu köyde daha çok olması yakın zamanda bir kaç deprem yaşayan biri olarak beni çok ürküttü.   
Nemrut dağının eteklerinde ki yaylalara Büyüköz köylüleri oranın yapı şekline uygun olarak taştan yapmış oldukları yayla evleri oraya daha ayrı bir güzellik katarken ve oralarda özgürce dolaşan katırların nal sesleri o ıssız dağları adeta şenlendiriyordu.
Malatya'da turizmi canlandırmak ve yollardaki işletmelere katkı sunmak için o kadar zor şartlara göğüs gererek ve bin küsür metre tırmanarak yapmış olduğumuz bu yolculukta önümüze çıkan en büyük engel kişi başı 25 lira olarak vermiş olduğumuz Kültür Bakanlığının aldığı Deli Dumrul ücreti oldu.
Çevresi sit alanı olduğu için Adıyaman sınırları içerisinde bulunan son üç kilometrelik bakımsız ve dik yolunun yapılmayışı ve yine orada bir tuvalet bulunmayışı bir yerel turist olarak beni çok üzmesine rağmen Yabancı turistlerin duygularını artık bilemiyorum.
Aracımızla zirveye yakın son noktaya çıktığımızda Malatya tarafından oraya giden 15 araç ve Kahta'dan gelen yüzlerce kişilik kafile batı tarafından güneşin o tarifi imkansız etkileyici batışını; Karakaya ve Atatürk barajının devasa göllerine objektifimiz eşliğinde seyre daldık...
Rivayetlere göre 160 yıl hiç kimse ile savaşmayan ve ondan sonrada 2.000 yıl boyunca ayakta kalan onlarca kalıntının bir anda sanki hemen yok olacakmış gibi etrafının bilek kalındığında kendirlerle çevrili oluşu bir yana fotoğraf çekmek için dahi o yapılara yaklaşılmaya izin verilmeyişi bir yana diyelim;  " şuraya elini vurma, buraya çıkma, o taşı alama " diyerek turistleri sert şekilde ikaz eden ve güneş battıktan 15 dakika sonra '' zaman bitti hadi aşağıya inin'' diyen eğitimsiz özel güvenlikçilerin tavırları orada bulunan kişilerde iyi izlenim bırakmamıştır ve yaklaşık 160 yıl hiç kimse ile savaşmadan yaşayan o Medeniyetin ruhuna uymamıştır...  
Doğal sit alanıdır diye bir tuvalet dahi yapılmasına izin verilmeyen bu alanda yine o doğal şartlara uymayan güvenlik kameraları, metalden yapılmış üç tane prefabrik yapı bu doğal sit alanına gerçekten hiç uymamıştır. 
Özellikle sanki o tonlarca ağırlığında ki heykelleri çalacakmışız veya battaniyeye sarılıp koynunda yatacakmışız gibi hemen orayı boşaltmamızı istemelerine hiç anlam veremedim.
 Zaman doldu buradan inin diye kulağımda yer edinen o seslerden 15 dakika sonra Nemrut Dağının tertemiz havasını doya doya ciğerlerimize çekmeden, dağın zirvesinde gecenin karanlığında binlerce yıldızı izlemeden; Kahta, Gerger, sincik ve çevre köylerin o renga renk gece ışıklarını doya doya izleyememenin burukluğuyla Malatya'ya doğru yaklaşık 100 kilo metre direksiyon sallayarak yol aldık...
...Dilerim Kültür ve Turizm Bakanlığı hem giriş fiyatı yönünden, hem yapılara daha rahat yaklaşmak yönünden ve hem de orada biraz daha uzun zaman kalınması yönünden daha esnek olur ve orada birkaç dil bilen eğitimli kişileri görevlendirir…
   Hikmet BUCAK
 

PAYLAŞ: