Darende Günpınar Vadisinde Muhteşem 3 Gün...

Dillerden düşmeyen bir şarkı; Unutulmayan bir aşk hikâyesi,  Bıkmadan okunan bir şiir,  Baktıkça eskimeyen bir resim neyse gezdikçe doyulmayan, unutulmayan, her seferinde sanki ilk defa geziyormuşuz gibi aynı heyecan, coşku ve mutluluk veren bir vadidir Günpınar… 

Benim gönlüm sarhoştur Günpınar Vadisi’nde… 
Alişan Hayırlı 

Dillerden düşmeyen bir şarkı;
Unutulmayan bir aşk hikâyesi, 
Bıkmadan okunan bir şiir, 
Baktıkça eskimeyen bir resim neyse gezdikçe doyulmayan, unutulmayan, her seferinde sanki ilk defa geziyormuşuz gibi aynı heyecan, coşku ve mutluluk veren bir vadidir Günpınar… 
Günpınar, Allah’ın yeryüzünde, “Burası dünya ise cennet nasıldır?” diye sormamızı istediği bir vadidir belki de… 
Biz de her adım başı her şelale dökülüşünde, her kanyon girişinde, her gölde, her pınar başında sorduk, “Allah’ım bu güzellik fani ise cennetteki baki yerler nasıldır acaba?” 
Beş yıl aradan sonra, yine kendimizi gürül gürül akan buz gibi suyun içine, vadinin vahşi kollarına bıraktıksa vardır bir sebebi… Biz Darende aşığı, biz Günpınar Vadisi sevdalısı olarak hiçbir tehlikeye aldırmadan, düşer bir yerimiz mi kırılır, buz gibi sularında üşütür müyüz, geri döner miyiz, diye düşünmeden iki kilometrelik cennet vadisine bıraktık kendimizi… Bacağımız, kolumuz ve başımızdaki yara ve berelerin farkına, ancak vadinin bitiş noktası, meşhur Günpınar Şelalesi’nin dibine vardığımızda anladık. 
Vadiye yaptığımız ilk geziden bu yana tam beş yıl geçmiş… Tadı damağımda kalmış, efsunlanmış, gönlümün müstesna bir köşesinde bir daha hiç kalkmayacak şekilde bağdaş kurup oturmuştu. 
Dünyanın dört bucağına gittim (Dört kıta), Türkiye’de görmediğim şehir kalmadı, Malatya’da 400’e yakın köy gezdim, fakat Günpınar Vadisi gibisini ne gördüm ne duydum. Beni çarpan, büyüleyen eşsiz bir vadi olarak Günpınar Şelalesi ve Vadisi,  gezi listemin hep ilk sırasında yer aldı. Belki Baskil Mor Ahron (Muşar Dağı) gezisi rakip çıkabilirdi Günpınar’a… Amerika’dan Özbekistan’a, Ukrayna’dan Arabistan’a, Fas’tan Almanya’ya kadar öteki kıta ve ülkelerdeki gördüğüm turistik hiçbir yer Günpınar’ın yerini tutamazdı.
İşte bu yüzden Bekir Sözen’i aradım… “Artık Vadi hasretine dayanamaz oldum, bu hicran beni yakıyor, hadi gidelim Vadi’nin buz gibi sularında bu sevda ateşimizi söndürelim” dediğimde hep hazır olmuştur Bekir Abi… 
Çünkü Bekir abi bir Darende akıncısı, bir Günpınar fedaisi, bir Malatya aşığıdır… O Darende’nin ve Günpınar’ın gönül bekçisi, ilçenin fahri belediye başkanı ve kaymakamı, fedakâr ve cefakâr rehberidir. Her şehre bir Bekir Sözen lazım… 
Vadiyi öyle sıradan kimselerle gezemezsiniz, vadiye haksızlık olur. Vadi öyle herkesi rehber olarak kabul etmez. Günpınar gibi vahşi, güzel, alımlı ve cazibeli, bir yönüyle de cilveli vadiyi ancak böyle bir efsane rehberle gezebilirsiniz. Mangal gibi yürek, kartal gibi pençe, güvercininki gibi kanat, ceylanınki gibi ayaklar lazım. Bunların hepsi Bekir abide var. 
Vadiyi çocuğu gibi tanır. Her ağaca imzasını atmıştır. Nereden geçilir, nerede tehlike vardır, nerede yüzülür, nerede yuvarlanır, nerede yatılır, hangi şelale veya gölün nasıl bir hikâyesi vardır, hepsini bilir. 
Ya Allah bismillah dedik, Vadi’nin başlangıç noktasında kutsal yürüyüşümüze başladık. Bizi hangi tehlikelerin beklediğini, hangi kuşun bize selam vereceğini, açıkçası vadinin tamamını sağ salim geçeceğimizi de bilmeden bırakıverdik ilk pınar yerinden kendimizi suların aktığı yöne doğru…
İlk pınardan bismillah diyerek kana kana suyumuzu içtik. Oooh, çok şükür Allahım, bu su niye bu kadar tatlı ki… Gündüzbey Derme suyunun kardeşi mi acaba? 
Küçücük bir su, birkaç adım sonra nasıl bir ırmağa dönüşecek, işte şimdi bu mucizeye bir kere daha şahitlik edeceğiz. Çırılçıplak dağların arasından, kurak bir arazinin tam ortasından geçerken, bir anda nasıl bir çağlayanın ortasında bulacağız kendimizi, göreceksiniz… 
Sararmış otların, kurumuş çatlamak üzere olan toprağın bir anda nasıl bir vahaya dönüştüğünü, nasıl bir yeşile büründüğünü, nasıl bir sulak araziyle karşılaşacağınızı, umarsız bir şekilde yürürken dünyanın en güzel vadisi ile burun buruna geleceğinizi söylesem inanır mısınız?
İşte böyle bir tatlı sürprizle başlıyor vadi… Birden coşkun bir dere oluveriyor… Hayal mi gördünüz, bir bilgisayar oyunu mu, anlayamadan sizi alıp götürür bir rüya alemine doğru… 
Yaklaşık 200 metre önce sıcaktan bunalan bedeniniz artık vadinin buz gibi suyunda, esen tatlı rüzgârıyla serinlemektedir. Günpınar suyunun gürül gürül aktığı vadinin her iki tarafını, kocaman yaşlı söğüt, uzun uzun kavak ağaçları süslemiş… Geçit vermekte direnen dikenli otlara, çalılıklara, vadi içine devrilmiş kurumuş büyük ağaç kütüklerine aldırmadan ilerliyoruz. 
Doğrusu, beş yıl öncesine göre bu yıl Günpınar daha bir coşkun, daha bir gür akıyordu, Allah rahmetine rahmet eklemiş, dere her şeyi söküp önüne katarak götürecek kadar daha güçlü akıyordu. İşte böyle vahşi ve çılgın bir vadinin tamamını ancak Battalgazi’nin iki torunu geçebilirdi. Hiç tereddüt etmedik, hiç geri adım atmadık, hiç korkmadık. Vadi bizi tanıyor, biz vadiyi tanıyorduk. 
Derken vadinin en tehlikeli yerine geldik. Beş yıl önce de bu tehlikeli yerden geçerken bir hayli zorlanmıştık. 
Güvercin Kısığı kanyonunu başarıyla geçtik. Kanyon biter bitmez ne üsten ne de alttan geçit vermeyen, iki kocaman kayanın kapattığı geçiş noktasına vardık. İki seçeneğimiz var:  Ya geri dönecek, geldiğimiz mesafe kadar yürüyüp dağların arasından bir geçit bulacak ve bu zorlu geçidi pas geçecektik. Ya da iki kayanın birleştiği noktadan, alttan yüzerek karşıya geçecektik. Su soğuk, geçiş yeri tehlikeliydi, karşıya geçer geçmez, bizi başka bir tehlike bekliyordu, keskin bir şelale başlıyordu. 
Önce Bekir abi, akıncı ruhuyla hiç düşünmeden geçiverdi, Ben bu tarafta kaldım. Hâlbuki ki beş yıl önce hiç tereddüt etmeden geçmiştim, yaş ilerledi de cesaret kaybına mı uğradım? Bekir abi bana cesaret aşılıyor; “Haydi dal, bırak suya kendini, ben buradan yakalarım seni!” İyi hoş, söylemesi kolay da, ya kafamı kayaya çarparsam, ya suyun altında kayanın arasında bir yere takılırsam… Aldı beni bir korku. Bir iki defa teşebbüs ettim, geri adım attım. Yakıştıramadım kendime… Ben nasıl Şeyh Hasan’ın oğluyum! dedim. İşte bu beni ateşledi. Gözlerimi kapadım, kendimi Günpınar vadisinin derinliklerine bıraktım. Gözlerimi açtığımda kendimi Bekir abinin yanında buldum. 
Fakat bu sefer beni şiddetli bir üşüme ve titreme tuttu, Bekir abinin endişelendiğinin farkına vardım. Küçük bir mağarayı andıran yerde bir süre dinlenip titrememizin geçmesini bekledik. 
Fakat asıl büyük faciayı birkaç dakika sonra yaşayacağımızı nerden bilebilirdik ki… Ben aksiyon kamerası ile çekim yaparken kontrolü kaybettim. Dost bildiğimiz Günpınar Vadisi, hangi kusuru işledik ki, öfkeyle dört metrelik şelalelinin aşağısına çekip aldı.  Neye uğradığımı şaşırdım, elimde aksiyon kamerası, sırtımda ise cep telefonu, fotoğraf makinesinin bulunduğu sırt çantası ile aşağı düştüm. Su beni bir iki defa çevirdikten sonra alıp savurdu. 
Canımı zor kurtarmıştım. Küçük bir hata hayatıma mal olabilir, çok sevdiğimiz vadi benim mezarım olabilirdi. Neyse, demek ki verilmiş sadakamız varmış, ecelimiz de henüz yetişmemişti. 
Fakat kendime geldiğimde bir baktım ki aksiyon kamerası elimden uçup gitmiş, içindeki çekimlerle beraber… Sırt çantamdaki fotoğraf makinesi ve cep telefonu suyun içinde adeta banyo yaptı. (İstanbul’a tamirciye gönderdim, maalesef fotoğraf makinesini kurtaramadık, çantamın içindeki bütün eşyalar suya battı. Neyse canımız sağolsun.) 
Çekim yapacak ne cep telefonu, ne kamera, ne fotoğraf makinesi kaldı. Gezimizin tam ortasında başımıza gelen bu felaket moralimizi bozdu. Artık devam etmenin bir anlamı kalmamıştı. Vadiden hüzünlü bir şekilde ayrıldık, dağa tırmanıp, Yokuş mezrasından doğruca ilçe merkezine gittik. Telefonumuzu tamir ettik, Darende Belediyesi’nden emanet fotoğraf makinesi aldık. 
Pes etmek yoktu. 
Vadi bize kızmış olsa da biz kaldığımız yerden geziye devam edecektik. Ertesi günü sabah erkenden Vadi’nin kapısını yeniden çaldık, el sıkıştık, barıştık, belki de vadi bizi uyardı, daha dikkatli olmamızı istemişti. 
Vazgeçemezdik, bu zorlu geçitten sonra aşağıda bizi çok daha güzel şelaleler, düşüler, göller bekliyordu çünkü… 
Aynı heyecan, aynı şevk, aynı kararlılık, aynı coşkuyla vadinin vahşi yüzüne aldırmadan buz gibi suların akışına bıraktık kendimizi… Yolumuz üzerinde biliyorduk ki; hüznümüzü sevince, felaketimizi mutluluğa dönüştürecek, acımızı dindirecek, hatamızı telafi edecek doğa harikaları, Allah’ın ikramları vardı. 
Meyronun gölü, Bacalı Mağarası ve Şelalesi, Pamuk Göl, en sonda da Günpınar Şelalesi ardı ardına bizi konuk edecekti. Her şelalede duruyor, kitap okuyor, bayrak açıyor, bazen şelalenin soğuk suyuna dalıp çıkıyor, vadinin doya doya tadını çıkarıyoruz. 
Ve bir rüya gibi geçen altı saatlik yolculuktan sonra nihayet Günpınar Şelalesi’nin döküldüğü yerin en tepesine ulaştık, herkes şelaleye aşağıdan yukarıya doğru bakarken, biz yukarıdan aşağıya doğru bakıyorduk. Şelale kızgın bir boğa gibi aşağıya dökülürken, Günpınar Vadisi’nin devamındaki Günpınar Köyü ve Darende merkezine kadar uzanan yeşil vadinin büyüleyici güzelliğini seyretmek bu fani dünyada kaç kişiye nasip olmuştu. Tehlikelere, üşümelere, yaralanmalara, hasta olmalara değmez miydi? 
Vadi bizi yerden yere vursa da, sürükleyip götürse de, yorgun argın bizi eve gönderse de biz vadiyi seviyorduk. Malatya’nın bağrından, tarih ve doğa harikası Darende’nin koynundan çıkan bu vadi bizim kara bir sevdamızdır, ne vadi bizden vazgeçer ne de biz vadiden… 
Günpınar Vadisi, Günpınar Şelalesi, Günpınar Köyü ve Tohma Nehri’ne kadar uzanan yedi kilometrelik güzellikler,  bir kere gördünüz mü artık sizde alışkanlık yaratır, gördükçe görmek, gezdikçe gezmek istersiniz. Allah’ın kudretini haber veren Vadi size bütün güzelliklerini cömertçe sunar. 
Yetir ki şükredelim, yeter ki koruyalım, yeter ki Vadimizi çocuğumuz gibi sevip esirgeyelim… Gidip görün, gezin, tadını çıkarın, fakat ne olur kirletmeyin, kıymayın, bir çöp dahi atmayın, bir dal dahi kırmayın, bir ot dahi çiğnemeyin, dereden karşıya suyu çiğnemeden geçmeye özen gösterin! Allah’ın gözümüze ikramı olan bu vadiye gözünüz gibi bakın. Ki emaneti bir sonraki nesillere tertemiz devredelim. 
Fotoğraf: Meyro’nun Gölü 
********
Not: Üç günlük Darende ve Günpınar gezime desteklerini esirgemeyen Darende Belediye Başkanı Sayın İsa Özkan’a, rehberim Bekir Sözen’e, arayıp soran ve destek veren İHA temsilcisi İsmet Uğur’a, Belediye Bilgi İşlem ve Basın görevlisi Mehmet Tazegül’e, Darende Turizm Müdürü Koray Çalışkan’a, Şakir Zontul’a, Cahit Girgin’e, Irmaklı Köyü Muhtarı Ömer Kılıç’a canı gönülden teşekkür ederim.

PAYLAŞ: